Haftanın Sanat Rotası: Bu hafta, üç büyük şehirde hangi sanat etkinlikleri var?

Türkiye’nin sanatla dolup taşan şehirlerinden İstanbul, Ankara ve İzmir’de bulunan tiyatro, sergi, atölye gibi etkinlikleri derleyen Haftanın Sanat Rotası, bu hafta elli ikinci sayısıyla sizlerle. Bu haftanın derlemesinde birbirinden farklı sergiler ve tiyatro oyunları yer alıyor.

Her hafta cuma günü yayımlanan Haftanın Sanat Rotası’nda bu hafta 20-26 Eylül tarihlerindeki etkinliklerine yer veriliyor.

İşte İstanbul, Ankara ve İzmir’de sizler için derlediğimiz kültür sanat etkinlikleri:

İstanbul’da bu hafta

-Açık İlişki

Dario Fo ve Franca Rame’nin kült oyunu “Açık Aile”, DasDas yorumuyla “Açık İlişki” adıyla sahnede!

İlk kez aynı tiyatro oyununda bir araya gelen iki usta oyuncu Mert Fırat ve Binnur Kaya, evli bir çiftin çatırdayan ilişkisi üzerinden evlilik, sadakat, toplumsal roller ve bireysel özgürlük gibi konuları hiciv dolu bir dille sahneliyor. Bir evlilik, bir kriz, bolca ironi…

Kocasının “özgürlük” adına önerdiği açık ilişki fikriyle altüst olan bir kadının yaşadığı duygusal çöküş ve dönüşüm; kara mizahla örülü, kahkaha garantili bir hikâyeye dönüşüyor. Rollerin değiştiği anda ise patriarkal yapının çifte standardı tüm çıplaklığıyla ortaya seriliyor.

Toplumsal cinsiyet rolleri, çifte standartlar ve bireysel özgürlük temalarını işleyen bu tek perdelik komedi; yalın sahne dili, seyirciyle doğrudan kurduğu ilişki ve iki etkileyici performansıyla bolca kahkaha vadediyor. Açık İlişki, 20 Ekim Cumartesi günü DasDas Sahne’de olacak.

-Elma Labrador Çimen

“-İnsan anılardan oluşuyor ama tutunmayı seçtiği anılar da bayağı tuhaf.”

Matthew Seager ‘ın hem yazıp hem de oynadığı (In Other Words), 2017 yılında ‘The Hope Theatre’ tarafından sahnelenmeye başlamıştır. Duyulduğu andan itibaren de birçok başka ülkede farklı tiyatrolar tarafından oynanmıştır. 2023 yılında Fransa’da ‘Private Theatre’ bu oyunla ‘En İyi Oyun’ dahil 4 Moliere ödülü almıştır.

Engin Hepileri ve Nergis Öztürk’ü “Akciğer”den sonra yeniden sahnede buluşturan 75 dakikalık sarsıcı bir oyun.

-Martı mıyım?

Ey yedek kulübesinde hayata dahil olmayı, gerçek kazanan olmayı bekleyen bizler/sizler/onlar: Bugünün Çehov karakterleri miyiz? Pek birbirimizi dinlemiyor, hep anlatmak mı istiyoruz? Çok konuşup hiç eylemiyor muyuz? Sürekli eyliyor ama zaman mı öldürüyoruz? Başarı, şöhret, para, gitmek, kalmak, sevmek, mevki? Her şey bu kadar siyah beyaz mı peki? Hem bizim hem Çehov için cevaplar bir hayli bulanık…

Anton Çehov’un, “Martı” oyununu günümüze uyarlayarak, havada asılı kalan sorularımıza bir cevap aramaya çalışıyoruz. Aslında cevap vermiyor Çehov, sadece hınzırca gülümsüyor. ‘Al bak şu haline!’ diyor. Böylece içerik biçimi doğuruyor:

Sahnede beş oyuncu hem geçmişi, hem şimdiyi, hem geleceği taşıyor bünyesinde. Zamansız beş anlatıcı oyuncu… Zamanı, mekanı eğip bükebilen, karakterden karaktere süzülen oyunbazlar… Yıllardır Türkiye’nin içinden geçtiği birçok zorlu süreçle baş etmeye çalışan, deneyimli beş tiyatrocu… Ve şu an varlıklarını sorguluyorlar: Nasıl devam etmeli?

-Fareler ve İnsanlar

Ankara’da bu hafta

-Soytarı

Ben İsmail oğlu İbrahim Selviler. 2000 yılının 17 Mayıs’ında işlenen cinayeti size anlatacağım. Sadece bu cinayeti değil… 2025’in 6 Haziran’ındaki cinayeti de anlatacağım. Hiç korkmadım. Ne o gün ne de ondan sonra. Hayatım alt üst olduğu halde. Ta ki bugüne dek…

-Sırça Köşk

SIRÇA KÖŞK VE DİĞERLERİ, usta yazar Sabahattin Ali’nin gürül gürül kaleminden çağlayan “Devlerin Ölümü”, “Sırça Köşk” ve “Koyun Masalı” adlı (yetişkinlere) masallarının ilk kez bir arada tiyatro sahnesine aktarılmasının ürünüdür.

 “XXV. DİREKLERARASI SEYİRCİ ÖDÜLLERİ-Erkek Oyuncu” ödülüne lâyık görülen oyun, üçüncü sezonunda da seyircisiyle buluşmanın heyecanını yaşıyor.

Bireysel hırs ve çıkarlar ile toplumsal ihtiyaçlar ve değerlerin önceliklerin bitmek bilmez çetin savaşını “Sırça Köşk”tekiler ve köşkün dışında kalan “diğerleri” üzerinden ele alan oyun, aynı zamanda aklıyla dünyaya hükmedip pekçok canlı türünün sonunu getiren insanın, aklını yine kötüye kullanarak kendi soyunu tüketme ihtimalini de vurguluyor. 

Masal dili-halk ağzıyla anlatılan ve yaşanan olaylar da toplumsal tabloların içine yerleştirilen bireysel portreler de hep çok tanıdık, hep bizden…

Aklı olana mı denir insan?

Kalmaz mı bu tek başına yavan?

Çağlar açıp çağlar kapatan

İnsan mı dünyayı parmağında oynatan?

Peki ya düzen bozulunca

Kim olacak yeni oyunkuran?

-Monte Kristo Kontu

“Denizin havasına, özgürlüğe, ufka, enginliğe, sonsuzluğa alışmış bir insan için hapis yatmanın ne demek olduğunu bilir misiniz? Ama şimdi, özgürlüğüme kavuşacağım dünyanın karşısına sadece bir adam olarak değil, bir fikir olarak çıkacağım ve adaleti sağlayacağım. Herkes bilsin ki ben ölmedim. Sadece bir hücrede bekledim. Edmond Dantes” 

-Etik Nedir?


Bu oyunun sonuna seyirci karar veriyor! ETİK NEDİR? Bir akademisyenin son dersine odaklanan oyunda, gündelik hayattan aile kurumuna, politikadan kadın-erkek ilişkilerine kadar pek çok konu “etik” kavramı üzerinden tartışmaya açılıyor. Bu bir hesaplaşma oyunu. Etik Nedir? çok konuşulan ama neredeyse hiç görülmeyen bir kavram olan etik kavramının üzerinden toplumsal hayatta görmezden geldiğimiz pek çok hadisenin izini sürerek, sert bir eleştiriyi sahneye taşıyor. Oyunun en çok dikkat çeken yönü ise finaline seyircinin karar veriyor olması.Oyunda karakter seyircinin vereceği kararla neyin etik olup neyin olmadığını belirlemeye çalışacak. Gökhan Erarslan’ın yazıp yönettiği oyunda Ahmet Akın Canalioğlu’nu tek başına izleyeceğiz.

İzmir’de bu hafta

-Macbeth

Glamis’tin, şimdi Cawdor oldun, bu gidişle sana vaat edileni de olursun ya, benim asıl korkum senin tabiatın; kestirmeden gitmeye yanaşmayacak kadar insaniyet sütüyle karılmış hamurun. Gözün yüksekte olmasına yüksekte, hırs da eksik değil sende ama bu istediğini elde edecek fenalık yok içinde. Yükselmeye can atıyorsun ama elim de kirlenmesin, diyorsun; hakkın olmayana göz koyuyorsun hem, hem de ihanetten kaçıyorsun.

-Kardeşlerimi Arıyorum

 “Kardeşlerimi arıyorum ve diyorum ki; gerçekten korkunç bişey oldu. Duydunuz mu? Bir araba. İki patlama. Şehrin tam ortasında.”

Obie ödüllü İsveçli yazar Jonas Hassen Khemiri 2012’de kaleme aldığı “Kardeşlerimi Arıyorum” oyunuyla Stockholm’de yaşanan bir terör saldırısından sonra şehirdeki göçmenlerin bir gecede değişen hayatlarını ironik, delicesine komik ve şok edici sert bir şekilde anlatıyor. Yazar, aşırı durgunluğundan dolayı kendisini nitrojen olarak tanımlamaya başlayan Amor’un yirmi dört saatini, paslı bir bıçak olarak kullanıp öteki kavramına ait tüm klişeleri ortadan ikiye ayırıyor.

Kırık bir aşk hikayesi, kırık bir matkap ucu, Kung-Fu Panda, kaybedilmiş bir seçim gecesi, gitmiş bir baba ve buharlaşan kardeşler… Bir göçmen yaşadığı toplumda birey olmayı nasıl başarır? Köklerini, önyargıları ve geldiği kültürün tüm kodlarını alışılmışın dışında büyüklükte bir sırt çantasında taşıyan bir göçmen potansiyel bir tehlike mi?

Kendine benzemeyen herkesin bir tehdide dönüştüğü caddelerde güvende hissederek yürümek gerçekten bu kadar zor mu? Her şeyin ötesinde bütün bunlar nasıl bu kadar komik olabilir? Kendisi de bir göçmen olan Khemiri, dünyaca ünlü tiyatrolarda defalarca sahnelenmiş oyunlarında, eşsiz mizahıyla tartıştığı kimlik meselesini bu kez bir bombanın etrafında yapıyor. Tüyler ürpertici bu komediyle bizi birey, toplum ve kimlik üçgenini tartışmaya davet ediyor.

‘’Kardeşlerimi arıyorum ve diyorum ki; işte başlıyor. Hazır olun.’’

-Işıltılı Haşereler

Jill ve kocası Ollie, şehrin en kötü şöhretli mahallesinde yaşamaktadırlar. Çok yakında bebekleri doğacağı için onları burada yaşamaktan kurtaracak bir mucizeye ihtiyaçları vardır. Tam da o sırada gizemli birinden harika bir teklif alırlar: nihayet kendi evleri olacaktır. Ama daha eve taşındıkları ilk gece akılalmaz olayların içine düşerler.
Çağdaş oyun yazarı Philip Ridley’den tüketim toplumu üzerine tüyler ürpertici bir komedi.

Author: can tok

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir